Melis
New member
Rüzgâr Eken Fırtına Biçer: Bir Hayatın Hesabı
Merhaba forumdaşlar,
Bu akşam size yalnızca bir atasözünün anlamını değil, o sözün bir hayatta nasıl ete kemiğe büründüğünü anlatmak istiyorum.
“Rüzgâr eken fırtına biçer” der atalarımız.
Ama bu cümle sadece bir uyarı değil, bazen insanın kendi hikâyesinin özeti olur.
Hazırsanız, size bunun tam da böyle olduğu bir hikâyeyi anlatacağım.
Bir Kasabanın Sessizliği: Ali ve Elif’in Hikâyesi
Küçük bir kasabada, iki genç yaşıyordu: Ali ve Elif.
Ali, planlı, mantıklı, stratejik düşünen bir adamdı.
Her şeyin bir karşılığı olduğuna inanırdı.
“Ne ekersem, onu biçerim,” derdi hep.
Ama o gün geldiğinde, bu sözün içinde ne kadar derin bir uyarı olduğunu anlayacaktı.
Elif ise farklıydı.
O, kalbiyle gören, empatiyle yaşayan bir kadındı.
İnsanların sözlerine değil, niyetlerine bakardı.
Birine kötü davranıldığında, kalbinde hemen bir sızı hissederdi.
Ali ve Elif aynı köyde büyümüş, yıllar içinde yolları farklı yönlere gitmişti.
Ali, büyük şehre okuyup mühendis olmuştu.
Elif, kasabada kalıp çocuklara öğretmenlik yapıyordu.
Rüzgârın Başlangıcı: Küçük Bir Kibir
Yıllar sonra Ali, memleketine döndü.
Yeni bir fabrika kuruyordu.
Kasabada işsiz gençler çoktu, umutları da ondaydı.
Elif bunu duyunca sevindi:
— “Ne güzel, insanlar iş bulacak, köy canlanacak,” dedi.
Ama Ali’nin içinde başka bir rüzgâr esiyordu:
— “Ben artık o çocuk değilim. Bu kasaba benim başarımı görmeli,” diyordu kendi kendine.
İlk başta işler iyi gitti.
Ama zamanla Ali, insanlara yukarıdan bakmaya başladı.
Çalışanları uyarırken sesini yükseltiyor, küçük hatalarda bile öfkesini bastıramıyordu.
“Ben bu fabrikanın rüzgârını estiriyorum!” diyordu.
Kimse ona karşı çıkamıyordu.
Fakat farkında değildi: o rüzgâr yavaş yavaş bir fırtınaya dönüşüyordu.
Elif bazen fabrikaya uğrar, çocuklara burs isterdi.
Ali çoğu zaman onu bekletir, yüzüne bakmadan konuşurdu.
Bir gün Elif, cesaretini toplayıp dedi ki:
— “Ali, unuttun mu? İnsan ne ekerse onu biçer. Kalpler kırarak büyüyen başarı, bir gün kendi içinde yıkılır.”
Ali gülüp geçti:
— “Sen hâlâ duygusallıkla konuşuyorsun Elif. Dünya akılla yönetilir.”
Fırtınanın Yükselişi
Bir sabah, fabrika işçilerinden biri makinada kaza geçirdi.
Ali olayı basit bir hata gibi gördü, tazminat bile ödemedi.
Kasabada herkes homurdanmaya başladı.
Rüzgâr artık uğuldamaya başlamıştı.
Elif o akşam, Ali’nin kapısına gitti.
— “Ali, bu böyle gitmez. İnsanların güvenini kaybediyorsun,” dedi.
Ali öfkeyle ayağa kalktı:
— “Benim sayemde herkes ekmek yiyor! Ne güveni?”
O gece, köyde bir söylenti başladı.
İşçiler greve gidecek, fabrika kapanacaktı.
Ali sabah uyandığında, fabrikasının kapısında yüzlerce insan vardı.
Ellerinde pankartlar, dillerinde öfke…
O rüzgâr artık dinmiyordu.
Çünkü o, rüzgâr ekti, fırtına biçiyordu.
Elif’in Sessiz Sözü: İnsanı İnsan Yapan Ne?
Grev sırasında Elif, işçilerin yanında oldu.
Onlara yemek yaptı, çocuklarına ders verdi.
Ali uzaktan baktı; herkes Elif’in etrafında birleşmişti.
İlk kez o zaman, yalnızlığın ağırlığını hissetti.
Bir akşam fabrikaya gitti, boş duvarlara baktı.
Kendi sesini yankı gibi duydu:
“Ben bu fabrikanın rüzgârını estiriyorum…”
Ama şimdi o rüzgâr, kendi çığlığını taşıyordu.
Elif yanına geldi, sessizce oturdu.
Ali’nin gözleri doluydu.
— “Ben her şeyi doğru sandım. Strateji, plan, kazanç… Ama neden her şey elimden gitti?”
Elif gülümsedi:
— “Çünkü Ali, rüzgâr ekerken kalpleri unuttun. Rüzgâr tohum gibidir, nereye yönelirse orada büyür.
Sen gücü ektin, oysa sevgi ekmeliydin.”
Rüzgârın Ardından: Sessiz Bir Uyanış
Aylar sonra, fabrika yeniden açıldı.
Ama bu kez Ali değişmişti.
İlk kazancını kasabanın okuluna bağışladı.
İşçilere eşit ücret sistemi getirdi.
Her sabah fabrikaya girerken bir söz mırıldanıyordu:
> “Bir daha öyle bir rüzgâr ekmeyeceğim ki, kimse fırtınada savrulmasın.”
Elif uzaklardan izliyordu, gülümsedi.
Çünkü bazen bir insanın değişmesi için fırtınadan geçmesi gerekirdi.
Rüzgârı estiren akıl, fırtınayı durduran kalpti.
Forumdaşlara Soru: Biz Ne Ekiyoruz?
Sevgili forumdaşlar,
Hepimizin hayatında ektiği bir rüzgâr var.
Kimi öfke ekiyor, kimi sabır, kimi sevgi…
Ama günün sonunda biçtiğimiz şey hep ektiğimizin yankısı.
Peki siz hiç fark ettiniz mi?
Birini kırdığınızda, bir gün başka bir yerde benzer bir acıyla karşılaştınız mı?
Birine iyilik ettiğinizde, yıllar sonra hiç ummadığınız bir yerden sevgi gördünüz mü?
Ali’nin hikâyesi belki de hepimizin hikâyesi.
Rüzgâr ektiğimiz her anda, geleceğimizin fırtınasını da biçiyoruz.
Son Söz: Fırtınadan Sonra Gelen Sessizlik
“Rüzgâr eken fırtına biçer” demek,
sadece kötü davranışların karşılığını almak değildir.
Bu söz bize şunu hatırlatır:
Her eylem, her söz, her niyet bir tohumdur.
O tohum büyür, rüzgâr olur, fırtına olur…
Ve bir gün mutlaka bize geri döner.
Kimi zaman bu dönüş bir ceza, kimi zaman bir uyanıştır.
Ali için bir fırtına, Elif için bir zafer değil; bir ders oldu.
Çünkü bazen en sert rüzgârlar, en derin farkındalıkları getirir.
Şimdi sözü size bırakıyorum forumdaşlar:
Sizce bugün biz hangi rüzgârları ekiyoruz?
Ve yarın, hangi fırtınaları biçeceğiz?
Merhaba forumdaşlar,
Bu akşam size yalnızca bir atasözünün anlamını değil, o sözün bir hayatta nasıl ete kemiğe büründüğünü anlatmak istiyorum.
“Rüzgâr eken fırtına biçer” der atalarımız.
Ama bu cümle sadece bir uyarı değil, bazen insanın kendi hikâyesinin özeti olur.
Hazırsanız, size bunun tam da böyle olduğu bir hikâyeyi anlatacağım.
Bir Kasabanın Sessizliği: Ali ve Elif’in Hikâyesi
Küçük bir kasabada, iki genç yaşıyordu: Ali ve Elif.
Ali, planlı, mantıklı, stratejik düşünen bir adamdı.
Her şeyin bir karşılığı olduğuna inanırdı.
“Ne ekersem, onu biçerim,” derdi hep.
Ama o gün geldiğinde, bu sözün içinde ne kadar derin bir uyarı olduğunu anlayacaktı.
Elif ise farklıydı.
O, kalbiyle gören, empatiyle yaşayan bir kadındı.
İnsanların sözlerine değil, niyetlerine bakardı.
Birine kötü davranıldığında, kalbinde hemen bir sızı hissederdi.
Ali ve Elif aynı köyde büyümüş, yıllar içinde yolları farklı yönlere gitmişti.
Ali, büyük şehre okuyup mühendis olmuştu.
Elif, kasabada kalıp çocuklara öğretmenlik yapıyordu.
Rüzgârın Başlangıcı: Küçük Bir Kibir
Yıllar sonra Ali, memleketine döndü.
Yeni bir fabrika kuruyordu.
Kasabada işsiz gençler çoktu, umutları da ondaydı.
Elif bunu duyunca sevindi:
— “Ne güzel, insanlar iş bulacak, köy canlanacak,” dedi.
Ama Ali’nin içinde başka bir rüzgâr esiyordu:
— “Ben artık o çocuk değilim. Bu kasaba benim başarımı görmeli,” diyordu kendi kendine.
İlk başta işler iyi gitti.
Ama zamanla Ali, insanlara yukarıdan bakmaya başladı.
Çalışanları uyarırken sesini yükseltiyor, küçük hatalarda bile öfkesini bastıramıyordu.
“Ben bu fabrikanın rüzgârını estiriyorum!” diyordu.
Kimse ona karşı çıkamıyordu.
Fakat farkında değildi: o rüzgâr yavaş yavaş bir fırtınaya dönüşüyordu.
Elif bazen fabrikaya uğrar, çocuklara burs isterdi.
Ali çoğu zaman onu bekletir, yüzüne bakmadan konuşurdu.
Bir gün Elif, cesaretini toplayıp dedi ki:
— “Ali, unuttun mu? İnsan ne ekerse onu biçer. Kalpler kırarak büyüyen başarı, bir gün kendi içinde yıkılır.”
Ali gülüp geçti:
— “Sen hâlâ duygusallıkla konuşuyorsun Elif. Dünya akılla yönetilir.”
Fırtınanın Yükselişi
Bir sabah, fabrika işçilerinden biri makinada kaza geçirdi.
Ali olayı basit bir hata gibi gördü, tazminat bile ödemedi.
Kasabada herkes homurdanmaya başladı.
Rüzgâr artık uğuldamaya başlamıştı.
Elif o akşam, Ali’nin kapısına gitti.
— “Ali, bu böyle gitmez. İnsanların güvenini kaybediyorsun,” dedi.
Ali öfkeyle ayağa kalktı:
— “Benim sayemde herkes ekmek yiyor! Ne güveni?”
O gece, köyde bir söylenti başladı.
İşçiler greve gidecek, fabrika kapanacaktı.
Ali sabah uyandığında, fabrikasının kapısında yüzlerce insan vardı.
Ellerinde pankartlar, dillerinde öfke…
O rüzgâr artık dinmiyordu.
Çünkü o, rüzgâr ekti, fırtına biçiyordu.
Elif’in Sessiz Sözü: İnsanı İnsan Yapan Ne?
Grev sırasında Elif, işçilerin yanında oldu.
Onlara yemek yaptı, çocuklarına ders verdi.
Ali uzaktan baktı; herkes Elif’in etrafında birleşmişti.
İlk kez o zaman, yalnızlığın ağırlığını hissetti.
Bir akşam fabrikaya gitti, boş duvarlara baktı.
Kendi sesini yankı gibi duydu:
“Ben bu fabrikanın rüzgârını estiriyorum…”
Ama şimdi o rüzgâr, kendi çığlığını taşıyordu.
Elif yanına geldi, sessizce oturdu.
Ali’nin gözleri doluydu.
— “Ben her şeyi doğru sandım. Strateji, plan, kazanç… Ama neden her şey elimden gitti?”
Elif gülümsedi:
— “Çünkü Ali, rüzgâr ekerken kalpleri unuttun. Rüzgâr tohum gibidir, nereye yönelirse orada büyür.
Sen gücü ektin, oysa sevgi ekmeliydin.”
Rüzgârın Ardından: Sessiz Bir Uyanış
Aylar sonra, fabrika yeniden açıldı.
Ama bu kez Ali değişmişti.
İlk kazancını kasabanın okuluna bağışladı.
İşçilere eşit ücret sistemi getirdi.
Her sabah fabrikaya girerken bir söz mırıldanıyordu:
> “Bir daha öyle bir rüzgâr ekmeyeceğim ki, kimse fırtınada savrulmasın.”
Elif uzaklardan izliyordu, gülümsedi.
Çünkü bazen bir insanın değişmesi için fırtınadan geçmesi gerekirdi.
Rüzgârı estiren akıl, fırtınayı durduran kalpti.
Forumdaşlara Soru: Biz Ne Ekiyoruz?
Sevgili forumdaşlar,
Hepimizin hayatında ektiği bir rüzgâr var.
Kimi öfke ekiyor, kimi sabır, kimi sevgi…
Ama günün sonunda biçtiğimiz şey hep ektiğimizin yankısı.
Peki siz hiç fark ettiniz mi?
Birini kırdığınızda, bir gün başka bir yerde benzer bir acıyla karşılaştınız mı?
Birine iyilik ettiğinizde, yıllar sonra hiç ummadığınız bir yerden sevgi gördünüz mü?
Ali’nin hikâyesi belki de hepimizin hikâyesi.
Rüzgâr ektiğimiz her anda, geleceğimizin fırtınasını da biçiyoruz.
Son Söz: Fırtınadan Sonra Gelen Sessizlik
“Rüzgâr eken fırtına biçer” demek,
sadece kötü davranışların karşılığını almak değildir.
Bu söz bize şunu hatırlatır:
Her eylem, her söz, her niyet bir tohumdur.
O tohum büyür, rüzgâr olur, fırtına olur…
Ve bir gün mutlaka bize geri döner.
Kimi zaman bu dönüş bir ceza, kimi zaman bir uyanıştır.
Ali için bir fırtına, Elif için bir zafer değil; bir ders oldu.
Çünkü bazen en sert rüzgârlar, en derin farkındalıkları getirir.
Şimdi sözü size bırakıyorum forumdaşlar:
Sizce bugün biz hangi rüzgârları ekiyoruz?
Ve yarın, hangi fırtınaları biçeceğiz?